Kalbime saplanan paslı bir makas bu. Çıkarttığımda kanamaya devam edecek; ama çıkartmadığım sürece de acıtmaya... Böyle ne kadar devam edebileceğimi bilmiyorum. İki durumda kötü; ama birisini seçmek zorundayım. İşin garip yanıysa o makasın varlığına alışmışım bunca zamanda. Onsuz nasıl devam ederim bilmiyorum, aslında devam edebilir miyim onu da bilmiyorum. İnandıklarımla yaşadıklarım çatışma halinde artık. Hangisini seçmeliyim? İnandığım değerlerin hayata geçmesinin imkanı yok bu düzende; fakat ben de onların kurduğu düzende huzursuzum. Yavaş yavaş o pas kanıma karıştı, zehirleniyorum artık ve hala vazgeçemiyorum. Belki de ölmek üzereyim. Canımın yanmasından geçtim zaten, kötü olan insanları inandıramamak. Hala yaşayacaklarını öğrendikleri masallar gibi sanıyorlar. Bir kez için girdiklerinde söylediklerimin doğru olduğunu anlayacaklar, geç de olsa. Oysa ki ben isterdim, onlar zorlanmasın. Bu aşk denen olayın ağına düşmesinler. Oraya girdikten sonra çıkamayacaklarını bilmiyorlar. Tüm enerjilerini harcayacaklar; ama nafile bir çaba bu. Dirensen de nafile... Kurtulamazsın, bir kez düştün o ağa. Aşk damarlarında pas olarak mevcut artık. Hem canını yakıyor hem de yaşamanı sağlıyor. Söküp atamıyorsun. Ona mecbursun. Ağına düştün, seni öldüreceği anı bekleyeceksin. Yakıp kavursun, tozu dumana katsın, yeri göğü kasıp kavursun... Neye yarar? O makas seni mezarına çiçek bırakılan bir ölüye çeviriyor artık, sahi ölülere neden çiçek bırakılır ki. Bir kavgada saplandı yüreğine, pas vücuduna yayılıyor, elin mahkum öleceksin... O aşk senin sonun olacak...
9 Mart 2010

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder